Suicide Circle (2002)

Mayıs 5, 2009 at 5:41 am (Film Tanıtımları)

suicide_circleFilmin adı: Suicide Circle, Suicide Club, Jisatsu Saakuru
Yönetmen:
Sion Sono
Yazan:
Sion Sono
Oyuncular:
Ryo Ishibashi, Akaji Maro, Saya Hagiwara, Masatoshi Nagase, Hideo Sako, Rolly
Tür:
Korku, Gerilim
Yıl:
2002
Süre:
99 dakika
Ülke:
Japonya
IMDB id:
0312843

Bazen her Japon insanının içinde hakikaten hasta bir ruh yattığını düşünüyorum. Bu bazı bazı ortaya çıkıyor ve sonuç gerçekten hasta ruhlu oluyor. Uzakdoğu insanının, hele hele Japonların normal olmadığı gerçeğini zaten geçtim. Fakat çoğu zaman insanın anormallik kaldırma ihtimal seviyelerini yerlerinden fırlatabilecek çıkışlar yapabiliyorlar. Bunların en büyük örneklerinden biri de Suicide Circle. Yani o bahsettiğim hasta ruhlardan birinin kalifiyeli taşıyıcısı Sion Sono ve Japonya dışında bile büyük yankı uyandırmayı başarmış uçlarda gezinen filmi. Japon sinema tarihinin en acayip ve en kanlı filmlerinden biri olan Suicide Circle’a hoş geldiniz.

Hani Sion Sono’nun zaten Noriko’s Dinner Table ve Strange Circus gibi filmlerinden normal bir adam olmadığını bilen biliyor. Fakat bu filmlerin de dünyaca tanınmasını ve Sion Sono’nun adının batılı sinemaseverlerin dillerine düşmesini sağlayan film Suicide Circle’dır. Hani Japon sinemasında bir devrim diyeceğim de adamların yaptığı birçok film devrim niteliğini taşıyabiliyor (evet, kötüsü hakikaten dünyanın en kötü filmi olabiliyor mesela). Bu nedenle direk filme geçeyim.

Filmin genel konseptini de oluşturan toplu intihar sahnesi filmin başında en dehşet haliyle seyirciye sunuluyor. Okullarından çıkmış bir dolu kız lise öğrencisi metroya inerler. Trenin gelmesine yakın uyarı yapılır “Lütfen sarı çizgiyi geçmeyiniz”. 54 adet kız öğrenci sıra şeklinde dizilip el ele tutuşlar. Bu sırada arka plandan duyduğumuz müzik insanı huzura kavuşturacak nitelikteki neşeli ezgilerle devam etmektedir. Ve tren tam durağa yaklaşırken 54 kızımın trenin önüne atlayarak intihar ederler. Etrafa fışkıran kanlar, tekerlerin altında dönen et parçaları ve ölümcül bir vahşet ile seyirciye güpegündüz sunulan bu sahneyi midesini dışarı boşaltmadan izleyebilen herkes filmin zaten sonuna kadar dayanır.

00-31-52

Film gerçekten bu bir çoğunun midesini kaldırabilecek ve bir o kadar ilginç sahneyle başlıyor. Daha sonraları ise her ne kadar ilk sahnenin gölgesinde kalsalar da bir o kadar enteresan sahneleri izlemeye başlıyoruz. Bir taraftan toplu intiharların gizemini çözemeye çalışırken, bir taraftan üzerine yoğunlaşılan karakterlerin hayatlarını irdelemeye çalışıyoruz. Tamam, beklenildiği üzere film yine epey kafa karıştıcı bir hale geliyor. Fakat Suicide Circle bana bir yerde “Yok artık bu kadar da olmaz” dedirtti. Zira siz gitgide artan merakınızı gidermek isterken, film sonlarına doğru yaklaşırken gereğinden “fazla” simgeselleşmeye ve anlamsız derecede kafanızı yormayı başarıyor. Hani fazla David Lynch olmuş diyeceğim ama bir çok yerde David Lynch’i aratabiliyor hakikaten.

Film temel olarak toplu intiharlarda bireysellik üzerinde duruyor ve sorgulamalarını bu temel üzerinden yapıyor. Yine izleyiciye bir çok soru soran filmin yoğun bir psikolojik yapısı var. Tabi yine bir taraftan Japon kültürünün günümüzdeki haline tonlarca bindirme yapıyor. Özellikle eğitim sistemi, aile ve popüler kültürün insan üzerindeki psikolojik etkilerini acı bir şekilde gösteriyor. Filmi izledikçe eğitim ve aile kavramlarından bucak bucak kaçan genç neslin kendilerini popüler kültürün türlü çeşitli yalanlarının içerisinde aramalarını ve orada kendilerine bir yer edinmeye çalıştıklarını göreceksiniz. Sonra bir anda anlatılanların ülkemizle ne kadar da uyuştuğunu fark edeceksiniz. Bu açıdan Suicide Circle aslında dünyanın geneline de büyük bir ayna tutuyor.

01-12-23

Filmden görsellik olarak çok bir şey beklemeyin. Sadece gereğinden fazla kan, bol bol ceset ve vücut parçaları göreceğinizi hatırlatayım. Gerçi niye yaptıklarını bilmiyorum ama kan efektinin en açık renk boyayla yapılmasına bir anlam veremedim açıkçası. Fışkıran turuncu kanlar daha çok bir domates salçası havası taşıyor. Bu da biraz komik bir görüntü oluşturabiliyor. Aynı şekilde yine bir Uzakdoğu filminden beklediğimiz epik kan efekti filmin her yerinde boy gösteriyor. En azından alışkın olanlar “Yuh artık bir parmaktan o kadar kan çıkar mı?” demiyorlar.

Oyunculuk konusunda bence yine şapka çıkarılacak bir performans sergilenmiş. Detektif Kuroda rolündeki Ryo Ishibashi başrolde yine çok ama çok başarılı. Ayrıca Masatoshi Nagase ve Akaji Maro’da filmde başarılı performanslar sergileyen tanıdık isimler. En göze çarpan oyunculuklardan biri de Mitsuko rolündeki Saya Hagiwara’ya ait. Ben şahsen kendisini çok başarılı buldum. İlgilenecek başka dertleri ve tasaları olan, yaşıtlarından daha olgun ve yetişkin davranan “bilinçli” liseli havasını çok iyi yansıtmış. Fakat beni kırıp geçiren nokta Rolly olarak bilinen Rolly Teranishi’nin oynadığı Genesis karakteridir. Normalde kendisi müzisyen olup Japonyaya j-rock hizmeti sunan biri olmasına rağmen filmde oynamayı kabul etmiş. İyi de etmiş fakat biraz korktum ben açıkçası kendisinden. Filmi izleyenler ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklar.

01-06-29

Filmin bir de aynı adı taşıyan mangası var. Manga, Japonya’da filmin DVD’si ile aynı zamanda sürüldü. Konuların daha açık ve anlaşılır işlendiği mangayı da herkese tavsiye ediyorum. Tabi Suicide Circle’ yaşananların öncesinin ve sonrasının anlatıldığı, bir devam filmi olarak sayabileceğimiz Noriko’s Dinner Table’ı da (Noriko no Shokutaku) unutmamalıyız.

Son olarak filmin epey güzel olmasına rağmen bazı çevrelerce abartıldığını düşünüyorum. Üstelik herkese hitap eden bir film kesinlikle değil. Anlatım ve çekimler olarak hem yoğun bir derinliğe hem de ağır bir baskıya sahip. Bowling salonundaki sahneler özellikle bunu çok iyi kanıtlıyor. En hayranlıkla baktığınız sahne gerçekten bir taraftan sizi rahatsız edebiliyor. Suicide Circle çok şey anlatıyor fakat seyircinin anlamasını beklemiyor. Bu nedenle filmin bazı kısımları boşta kalıyor. Fakat her şeye rağmen şok edici sahneleri, çekimlerin güzelliği, sözde “Japon” halkına giydirmeleri gibi öğeler için bile izlenmeye değer. Yine filmden alınmış bir sözle tanıtımı bitiriyor ve Ninja notumu veriyorum…

Genesis: “Ben bilgilendirme çağının Charles Manson’ıyım!”

—— Ninja’nın Notu: 7/10

Yorum bırakın